Büyük Madenci Yürüyüşü’nün Üzerinden 33 Yıl Geçti.

CEYLAN SAĞLAM

33 yıl önce bugün, 48 bin maden işçisi Zonguldak’tan Ankara’ya doğru Büyük Madenci Yürüyüşü’nü başlattı… 33 yıl sonra bugün Aydın’ın Çine ilçesindeki kuvars madeninde çalışan işçiler, silikozis hastalığı ile mücadele ediyor. Çine Yaşam Platformu’nun kurucularından Ahmet Uslu, “Çine’de 26 maden şirketi var, toplam 6 bin 500 işçi var şu anda. Bana göre 6 bin 500 işçiye eğer bir sağlık taraması yapılırsa belki yeni gelen işçilerde olmayabilir ama bir yıl çalışan işçiler dahil olmak üzere işçilerin tamamında silikozis hastalığı var. 40 yıldır silikozis var Çine’de. Vahşi bir madencilik yapılıyor. Orta çağ karanlığında bir madencilik… Bence Türkiye’de de böyle ama Çine, bizim gözümüzün önünde olduğu için Çine gerçekten bunu yaşıyor” diye konuştu. Uslu ayrıca, “Birkaç işçi var emekli olan. Onlar da hasta olmuşlarda hastalığını 20’inci yılında emekli olurken bulmuş, emekli de olabilmiş; kurtarabilmiş kendisini. Emekli olmayan, çok sayıda genç işçi öldü zaten” dedi.

30 Kasım 1990 günü toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünde (MTA) çalışan 48 bin madenci; bildirilerinde “12 Eylül yasaları ile bizi bugüne kadar oyaladılar ve bizi greve zorladılar…” diyerek iş yerlerine “Bu iş yerinde grev vardır” pankartını asmıştı. 4 Ocak 1991 günü Ankara’ya doğru yola koyulan maden işçilerinin yürüyüşünün üzerinden 33 yıl geçti.

Türkiye’de 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da, 28 Ekim 2014 tarihinde Ermenek’te, 14 Ekim 2022 tarihinde Bartın’ın Amasra ilçesinde, 13 Eylül 2023 tarihinde Zonguldak’ta meydana gelen maden faciaları, yaşanan iş katliamlarından sadece bazıları.

Madencilik sektöründe katliamlar olduğu kadar meslek hastalıkları da ön plana çıkıyor. 2022 yılında SGK’nın meslek hastalığına ilişkin yayınlandığı raporda kömür ocakları da dahil olmak üzere madencilik sektöründe yıl içinde sadece 53 kişi meslek hastalığına yakalandığını kaydetti.

Aydın’ın Çine ilçesinde bulunan; camın hammaddesi olan kuvarsın çıkarıldığı maden ocaklarında çalışan işçilerin çoğunun silikozis hastalığına yakalandığını bildiren Çine Yaşam Platformu kurucularından Ahmet Uslu, Çine’deki maden ocaklarında çalışan işçilerin yaşadığı zorluğu ANKA Haber Ajansı’na anlattı.

Ahmet Uslu, Çine’deki silikozis hastalığının 40 yıldır var olduğunu belirterek ilçede bulunan 26 maden şirketinde çalışan 6 bin 500 işçide silikozis hastalığının olabileceğini söyledi.

“ÖLÜM İLE SONUÇLANIYOR, BU HASTALIK”

Uslu, ANKA Haber Ajansı’nın sorularını yanıtladı ve şunları söyledi:

“Ben 1992 yılında mücadeleye çevre mücadelesi olarak başladım ama 1999 yılına geldiğimizde işçi ölümlerine tanık olmaya başladım. Özellikle bir yıl içinde 7 tane işçi ölmüştü. Bunların da madende çalışan işçiler olmasıyla ilk defa silikozis hastalığını duydum. Silikozis hastalığı kuvars madeninde çalışan işçilerde daha fazla görülüyor. Kuvars madeninde daha hızlı ve ağır geçirdiklerini tanık oldum. Kuvarsta cam madeninde kullanılan bir hammadde. Dolayısıyla o toz, ciğerde de kristalleşme ile cam maddesine dönüştüğü için buna yakalanan işçi önce koah gibi solunum hastalığına yakalanıyor. Vücutta ağırlık başlıyor, ayakları tutmuyor. Yolda yürüyemiyor, merdiven çıkamıyor. Biz işçilere o zaman silikozise yakalanan işçilere dikkatimize aldık ve mücadele yönümüzü biraz daha oraya döndürdük.

Zaten çevre mücadelesi, emek mücadelesi ile birleştirilmeli Türkiye’de. Çünkü bunun en canlı yaşanan pratiği Çine’de yaşanıyor. Çevre kirliliği sadece doğayı değil; önce içindeki işçilere darbe vurduğunu gördük. Ölüm ile sonuçlanıyor bu hastalık.

“ÇİNE’DE 40 YILDIR SİLİKOZİS VAR”

Burada meslek hastalığına yakalanan işçilerde yüzde 40 oranı üzerinde raporu olan işçilere denk gelmedik. Zaten işyeri hekimi, sürekli altı ayda bir işçilerin ciğer filmlerini çekiyormuş. Çektiği için yüzde 15, yüzde 20 oranı gördüğü işçileri işten çıkarıyor. İlerlemeden çıkarıyor. Yarı insan olarak çıkıyor artık oradan. Yarı ölü… Yaşayan ölü şeklinde işçileri işi bıraktırılıyor. İşçilerin bazılarını beşer ona bin lira tazminat ödeyerek çıkarıyorlar. Bazılarını da ‘Arkadaşın gözlüğünü çalmışsın, sigara içmişsin’ diyerek işten çıkartılan işçiler var. Onları da hastaneye yönlendirdiğimizde silikozis çıkıyor.

Çine’de 26 maden şirketi var, 26 bin maden şirketinde toplam 6 bin 500 işçi var şu anda. Bana göre 6 bin 500 işçiye eğer bir sağlık taraması yapılırsa belki yeni gelen işçilerde olmayabilir ama bir yıl çalışan işçiler dahil olmak üzere işçilerin tamamında silikozis hastalığı var. Yoksa bile silikozis adayı… Çine’de madenlerin tarihi 40 yıl. Değirmenlerin kurulması, işletmelerin modernleşmesiyle kitlesel işçiler ile çalıştırılması 40 yıl. 40 yıldır silikozis var Çine’de.

“VAHŞİ BİR MADENCİLİK YAPILIYOR. ORTA ÇAĞ KARANLIĞINDA BİR MADENCILİK”

Silikozis hastalığına sahip olan işçilerin yaşam mücadelesine ilişkin ise Uslu, şunları söyledi:

“Meslek hastalığı ile mücadele eden işçiler, çok kötü durumda. Eğer annesinde babasında mal varlığı varsa, yakın akrabasında maddi durumu iyi olanlar biraz daha iyi diyelim diğerlerine göre. Ama anne babasının geliri olmayanlar, ailesinde bir varlığı olmayanların durumu çok kötü. Çoğu kez bizlerin yardımıyla, desteği ile hastaneye ulaşabiliyorlar. Biz kaç tanesine yardımcı olabiliriz? Çine’de şu anda çok sayıda silikozis hastası var, evlerde yatıyor. İnsan içine çıkamıyor. Hatta korkudan çoğu bizleri bile kabul etmiyor. Çünkü, çocuğunu işe girmiş ya da kızını işe girmiş, ‘Ben size konuşursam çocuğumu işten atarlar’ diyor. Bir şekilde madene bağımlı yaşıyor.

Vahşi bir madencilik yapılıyor. Orta Çağ karanlığında bir madencilik… Bence Türkiye’de de böyle ama Çine, bizim gözümüzün önünde olduğu için Çine gerçekten bunu yaşıyor.”

“GEÇ GELEN ADALETTEN NE BEKLERSİNİZ? BUNLAR MEZARDA MI DAVA KAZANACAKLAR”

Meslek hastalığına yakalanan ancak SGK’ya bildirmeyen çok sayıda işçi olduğunu söyleyen Uslu, şunları söyledi:

“Patron işten çıkardığı bazı işçilere, ‘Senin ciğerin hasta varsa işe gönderecek çocuğun gönder. Pırıl pırıl bir ciğerle başlayalım biz’ diyor. Çocuğunu işe alıyor. Bu işçiyi de bir şekilde susturuyor. Alırsa da biraz yardım alıyor. Çay, şeker alıyor oradan. Ölen işçilerin çoğunun ailesini de parayla susturdular. Bazılarına ‘ev alacağız’ dediler. Ev almadılar, öyle bir şey de görmüyoruz burada. İşçilerin çoğu da dava açmak istemiyor. Dava açan az sayıda işçi var. Onların da mahkeme süreçleri dört yılı geçti. Geç gelen adaletten ne beklersiniz? Bunlar mezarda mı dava kazanacaklar.”

“EMEKLİ OLMAYAN, ÇOK SAYIDA GENÇ İŞÇİ ÖLDÜ”

Uslu, maden işçisinin emekli olamadan hayatını kaybettiğini belirterek şunları söyledi:

“Tarımdan para kazanamayan köylüler, yoksullaşıyor. Daha sonra madenin kucağına gitmek zorunda kalıyor. Bunu Soma’da da gördük. Soma eskiden tütüncüydü, Çine’de tütüncüydü. Tütünü yasakladılar, yok ettiler. Daha sonra pamuğu yasakladılar bizim burada. Daha sonra çiftçi zarar ettirilmeye başlandı. Zarar eden işçi toprağını satıp madene gitti. ‘Oradan emekli olurum’ umuduyla gitti. Sigorta gösteriyorlar madende ama biz emekli olan maden işçisine de pek rast gelmiyoruz burada. Birkaç işçi var emekli olan. Onlar da hasta olmuşlarda hastalığını 20’inci yılında emekli olurken bulmuş, emekli de olabilmiş; kurtarabilmiş kendisini. Emekli olmayan, çok sayıda genç işçi öldü zaten. Hakkı Tosun diye bir işçi öldü, 35 yaşındaydı. Yani, emekli olma şansı da yok. Zaten 7 yıl çalışan maden işçisi ileri boyutta silikozis hastalığına yakalanıyor. Emekli olmak için en az 20 yıl çalışmak gerekiyor. 20 yıl boyunca çalışabilen maden işçisi çok az.”

“DOĞRUYU ÖĞRENMEK İSTİYORLARSA SEYYAR BİR ARAÇLA GELSİNLER, ÇİNE’DEKİ MADEN İŞÇİLERİNİN TAMAMINI SAĞLIK TARAMASINDAN GEÇİRSİNLER”

Meslek hastalığının Türkiye’de görünür olup olmadığı sorusuna ise Uslu, şu yanıtı verdi:

“Devlet, meslek hastalığını görünür kılmak istemiyor. Olan sayıyı düşük göstererek, Avrupa standartlarında madencilik yapıldığını savunuyor. Zaten bu maden patronlarının ağzı. Devletin ağzı ile maden patronlarının ağzı aynı. Oysa gelsinler Çine’de çok sayıda meslek hastası göstereyim. Gelsinler sağlık taramasından geçirsinler. Maden ocaklarının bulunduğu köylerden, maden şirketlerinin bulunduğu köylerde yüzlerce var hasta. Hiçbir şey doğruyu yansıtmıyor. Doğruyu öğrenmek istiyorlarsa seyyar bir araçla gelsinler, Çine’deki maden işçilerinin tamamını sağlık taramasından geçirsinler. Sayıyı görelim o zaman.”

“MADEN PATRONLARI İLE BİRLİKTE AYNI SOFRADAN BESLENSEYDİ KESİNLİKLE CAN ATALAY CEZAEVİNDE DEĞİLDİ”

Uslu, cezaevindeki Milletvekili Can Atalay ile ilgili olarak da şunları söyledi:

“Burada fabrikalarda toz çıktığını devlet çok iyi biliyor. Devletin valisi de bu yoldan geçiyor, milletvekilleri de geçiyor, hatta giriyorlar içeride maden patronlarının yemeklerini yiyorlar. Onlar bizden daha iyi görüyorlar buradaki tozu. Ama görmek istemiyorlar. Çünkü sermaye, rant uğruna gözünü yummuş. Bu sistem, karanlıktan beslenenlerin işine yarıyor maalesef. Bunlara da karşı gelen insanları da terörist derler, anarşist derler… Toplum dışına itmeye, izole etmeye yönelik bir çalışması da var devletin. Bugün bu tip insanların yeri cezaevi. Can Atalay Soma’da maden işçilerinin avukatıydı. Belki onların avukatı olmasaydı bugün cezaevinde olmayacaktı. O da maden patronları ile birlikte aynı sofradan beslenseydi kesinlikle Can Atalay cezaevinde değildi.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir